19 Ekim 2011 Çarşamba

TOLSTOY

     15 sene kadar evvel lisede Savaş ve Barış'ı okuyup beğenmiştim. Ancak o zamanlar Tolstoy'un kaotik ve arayış içindeki tatminsiz ruh halini tam anlayabildiğim söylenemez. Kitabın daha çok olayların iç içe geçmiş karmaşık ve sürükleyici kurgusu nedeniyle ilgimi çektiğini düşünüyorum.

    Hacı Murat da Bozcaada'daki küçük kitapçıda canımın çekeceği neler var diye araştırırken elime geçen bir kitap olmuştu. Okurken o kadar çok ayrıntınız oluyor ki acaba bu karakterler gerçek mi demekten kendinizi alamıyorsunuz. Olaylar hakkında bu kadar ayrıntılı betimlemeler yapılabilmesi gerçekten şaşırtıcı. Bu konuda Tolstoy'un eline su dökebilecek kimsenin az olduğunu düşünüyorum. Bazen hayal gücü öyle fazla çalışıyor, karışık şablonlarla olayları ve kişileri oluşturuyor ki takip etmekte zorlanıyorsunuz. Bu kitapta da böyle olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.

     İtiraflarım'ı okuduğumda Tolstoy gözümün önünde sanki ilerlemiş yaşına rağmen içinde taze olan arzularından, burjuvazinin yan etkisi bencillik duygusundan, diliyle önemsediğini söylerken kalbiyle hissedememekten, kendi sözlerinden hoşlanırken iç dünyasında söyledikleri ile çelişmekten ,hatalarının ağırlığından rahatsız ve yorulmuş, cılız bir ışıkla masasının başında ruhunu yere göğe sığdırmaya çalışan bir adam olarak canlanıyor.
    İtiraflarım'da dini öğretileri sorgulaması, onlardan uzaklaşmasının nedenlerini anlamak için kendi çocukluğundan itibaren ruh halini inceliyor.

     ''   ....Benim inançtan kopuşum bizim seviyemizdeki insanlar arasında olağan olduğu şekilde gerçekleşti. Çoğu durumda¸ zannedersem şu şekilde oluyor: Siz de diğerleri gibi¸ dinsel öğretiyle sadece hiçbir ortak yönü olmayan ilkeler doğrultusunda bir hayat değil¸ genel olarak bu öğretiye karşı olan bir hayat sürmektesiniz. Dinsel öğreti hayatınızda bir rol oynamamaktadır. İnsanlarla olan ilişkilerinizde bu öğretiyle asla yüz yüze gelmemektesiniz. Siz de yaşamınızda bu öğretiyi dikkate almıyorsunuz. Dinsel öğreti hayatın çok uzağında ve hayatla ilintisiz bir şekilde dile getirilmektedir. Şayet bu öğretiye tesadüf edilecek olursa¸ o zaman o¸ hayattan kopuk¸ hayatın dışında bir olgudan ibarettir. 
            Bir insanın yaşamına ve yaptıklarına bakarak onun inançlı ya da inançsız   biri  olduğu   yolu da   bir   değerlendirmeye   gitmek   bugün olduğu gibi o gün de imkansızdı. Geleneklere bağlı biri olduğunu herkesin önünde açık açık söyleyenle bunu açık açık reddeden iki kişi   arasında   bir   fark   olacaksa,   bu   fark   ilkinin   lehine   olmazdı. Bugün olduğu gibi o gün de muhafazakar biri olduğunu açık açık söylemek ve itiraf  etmek dar  kafalı,  zalim ve kendilerine  büyük önem atfeden insanlar arasında rastlanan bir şeydi. Yetenek, dürüstlük, güvenilirlik, iyi huyluluk ve ahlaki davranışlar ise çoğunlukla inançsızlarda görülen özelliklerdi.'' 

    ''....Çocukluğumdan itibaren bana verilen dinsel  öğreti  başkalarında olduğu gibi bende de yok oldu. Şu farkla ki, ben on beş yaşından itibaren   felsefi   eserleri   okumaya   başladım   ve   benim   öğretiyi reddedişim oldukça küçük bir yaşta bilinçli bir şekilde oldu. On altı yaşından itibaren dua etmeyi, kiliseye gitmeyi ve kendi irademle oruç tutmayı   bıraktım.   Bana   çocukluğumda   öğretilen   şeylere inanmıyordum, ama inandığım bir şeyler vardı. Neye inandığımı ise hiç anlatamıyordum.   Bir   Tanrı'ya   inanıyordum. Ya da   daha doğrusu Tanrı'yı   inkar etmiyordum.   Ama   nasıl   bir   Tanrı'ya   inandığımı tanımlayamıyordum. İsa'yı ve öğretisinide inkar ettiğim yoktu, ama öğretisinin içeriğini gene tanımlayamıyordum. 
    Geçmişe dönüp baktığımda şimdi şunu açıkça görebiliyorum ki, benim   itikatım   -tek   gerçek   itikatım-   hayvani   içgüdülerimin   dışında hayatıma yön veren o itici güç, kendimi mükemmelleştirmeye olan inancımdı.   Ama   bu   mükemmelleştirmenin   içeriği   ve   amacı   neydi, anlatamıyorum.   Kendimi   zihnen   geliştirmeye   çalışıyordum-araştırabileceğim   her   şeyi   araştırıp   öğreniyordum,   hayatın   yoluma çıkardığı her şeyi. İrademi mükemmel hale getirmeye çalıştım;kendi kendime kurallar koyuyor, sonra bu kurallara uymaya çalışıyordum. Kendimi fizik olarak geliştiriyordum, her türden egzersizle gücümü ve çevikliğimi artırdım. Kendimi her şekilde yoksun bırakarak dayanıklı ve sabırlı olmaya alıştırdım. Bunların hepsini mükemmel insan olma yolunda yapılması gerekli  şeyler olarak görüyordum. İlk başta ahlaki açıdan mükemmelliğe Ulaşmak fıkri vardı tabi   ki.  Ama  bu kısa  süre  sonra  yerini  her  alanda mükemmelliğe ulaşma, sadece kendi gözümde ya da Tanrının gözünde değil, başka insanların gözünde de daha iyi bir yerde olma isteğine bıraktı. Bu çaba   da   çok   geçmeden   başkalarından   daha   güçlü   olma   arzusuna dönüştü; başkalarından daha ünlü, daha önemli ve daha varlıklı olma arzusuna.'' 

     Yazar itiraflarımda kendini deşifre ediyor ve sanki bu zamana kadar ortaya çıkaramayıp bastırdıklarını  yüksek bir kürsüden itiraf ederken kayıt altına alındığına emin olmak için yazıyor bu kitabı. Bir insanın düşünmesi, durmadan araması, kendini varlığını, varlığının amacını, nasıl kalıcı olacağını, varlığına nasıl anlam katacağını, yaşam tarzının suya yazı yazmaktan mı ibaret olduğunu düşüne düşüne , sancılı bir şekilde araştıra araştıra hayatını noktalaması çok yüce ve hayranlık uyandırıcı bence. 

     ''İnsan ancak hayattan sarhoş olmuşsa yaşamaya devam edebilir; kişinin ayılır ayılmaz herşeyin basit bir aldatmacadan ibaret olduğunu görmemesi imkansız! İşte aynen böyle: bunda ne eğlendirici ne de nükteli bir yan var, bu sadece zalimce ve aptalca.''

    Oğlumun doğumuna yakın gece uykusuzluk dönemlerimde okuduğum Diriliş'te de Nehlüdov karakteri altında kendi vicdan azabı , kendi diriliş ve ruh temizleme çabasını hikayeleştirerek kaleme alıyor Tolstoy. Arınmak ve yeniden dirilmek için yapmak isteyip yapamadıkları,  ruhsal gelgitleri , doğru ve yanlış arasındaki gri perdenin titrekliği hep Nehlüdov'da hayat buluyor.Sürüye uyan bir koyun olmaktansa diriliş arayışını sürdürmesi ve hayatını kendi bildiği yoldan yaşama çabası ölümüne kadar devam ediyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder